İnsan bir kere ölüyor ne fena, Bu düzeni değiştirmeli... Bir kere yaşamalı... Çok çok ölmeli... En büyük kederler bizim için. Bizim için karşılıksız sevgiler.. Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için... Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın... Saygı değer annelerimiz incinmesin. Her yerim ayrı ayrı ölmeli... Yoksa ölüm yok bana bu dünyada. Bir kurşun beynime girsin. Bir bıçak kalbime saplansın. Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi. Sonra gelsin bir manga asker. Sert bir komut... Bir yaylım ateş... Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi... Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi... Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi... Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne... Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi... Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim... O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni... Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum... Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın. Halbuki şimdi benden kaçman da zor. Anlıyorum beni sevmen de zor. Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel. Ama bir yerde ölüm güzel oluyor...
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır, Rüzgarların en ferahlatıcısı senden
esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini. Ormanların en kuytusunu
sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını. Toprakların en
bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki
sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir
şeysin; Nimettensin, nimettensin! İnan bana sevgilim inan, Evimde
şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Bırak ben söyleyeyim
güzelliğini, Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra
bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen Rüzgarların, nehirlerin, kuşların
sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde
böceklere ezberletirim güzelliğini. Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün
sesimi gök kubbede, Hatırla ki mahşer günüdür, Ortalığa düşmüşüm seni
arıyorum.
Karadutum, çatal karam, çingenem... Nar tanem, nur tanem, bir tanem... Ağaç isem dalımsın salkım saçak... Petek isem balımsın ağulum... Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan... Yoluna bir can koyduğum... Gökte ararken yerde bulduğum... Karadutum, çatal karam, çingenem... Daha nem olacaktın bir tanem... Gülen ayvam, ağlayan narımsın... Kadınım, kısrağım, karımsın...
Bir şiir .. Bir ev.. Bir oda .. Dört duvar .. Bir Cemal Süraya'yım ben sana. Bazen kalemi, Bazen mürekkebi.. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Bugün yıl ölümümüz sevgili. İki yılın verdiği el-fatiha satırlar bunlar. İki yıl daha yaş'landık, Ağaç yaşken eğilir diyorlar, Biz düzelemedik. Sonra hayatın verdiği acılar altında ezildik. En çok acılar acıttı bizi, Ayrılıkların değdiği... Bugün canım şarkı dinlemek istemiyor, O mırıldanarak söylediğin şarkı sözündeyken hala aklım.. Bugün yemek yiyesim yok yine, karşımda sen olmayınca o da zoruma gidiyor. Bugün aynalara küstüm yine, sensiz bir çizgi daha görmek istemiyorum yüzümde, Bugün de kendime küstüm yine, anne rahminden düşerken başlamalıydım oysa seni sevmeye. Her neyse işte Uzun lafın kısasıydın sen yine.. Elif Eda Tozlu / 23 Ocak 2013